Baobab Ağacı
Saint-Exupery’nin Küçük Prens’ini okuyanlar Baobab ağaçlarını iyi bilirler. Küçük Prens gezegenini bu ağaçların istilasından korumak zorundadır. Onlar bu hikayede yarına ertelenmemesi gereken sorunlar olarak işlenmiştir.
Kitabı okumayanlar ise sadece baobabları değil yaşama dair daha pek çok değerli bilgiyi es geçmektedir... demiş olalım ve baobabları anlatmaya başlayalım.
Baobab ya da Adansonia, ilginç görünümlü bir tropik ağaç. Boyu 30 metre, çapı ise 11 metreye kadar çıkabilen baobabın 9 alt türü var ama bunların üçte ikisi Madagascar’da bulunuyor. Fakat bilinen en büyük baobab ağacı Güney Afrika’nın Limpopo eyaletinde bulunan 47 metrelik boyu ve 16 metrelik çapıyla adeta bir dev. Gövdesi tacına göre hayli iri görünen ağacın gövdesi aslında baobabın su ihtiyacını karşıladığı 100 tonluk bir su deposu görevi görüyor.
Ağacın meyveleri (ananas, armut ve vanilya karışımı bir tadı olduğu söyleniyor) üzerine şeker dökülerek yenebilirken, kabuğu ve yaprakları ise ateş düşürücü olarak kullanılabiliyor. Baobab kuraklığa dayanıklı ama yapraklarını kurak mevsimlerde döküyor.
Baobabın öyküsünü Yunan mitolojisinde değil Afrika kabile inanışlarında aramak gerek haliyle. Baobabla ilgili ilginç bir Afrika efsanesi ile yazıyı noktalayalım: Baobab heybetli görüntüsüyle ilahi varlıkları gücendirdiği için tanrılar onu cennetten söküp atarlar ve zavallı ağaç dünyaya tepetaklak düştüğü için böyle bir görünüme sahip olur, yani diğer ağaçların aksine baoabın kökünün gökyüzüne dönük olduğuna inanılır. Ağaç yapraksız kaldığı kurak mevsimlerde gerçekten de baş aşağı duran bir ağaca benzemiyor mu sizce de?...