Sarı Kantaron

Yazın orman yürüyüşlerinde sık sık karşılaştığım ve çok sevdiğim Sarı kantaron (Hypericum perforatum) çok yıllık ve dona dayanıklı bir bitki olarak, alçak bir çalı görünümünde yer yer orman zeminini kaplıyor. Anavatanı Avrupa ama buradan dünyaya yayılmış. Bazı ülkelerde istilacı yabani ot statüsünde yer alıyor çünkü otu yiyen mera hayvanlarının düşük yapmalarına, ışığa duyarlı hale gelmelerine ve depresif olmalarına neden oluyormuş.

Bitkinin kahverengi sapları üzerinde sıralanan oval yaprakları ve göz kamaştıran açık sarı renkli çiçekleri var. Bitkinin kahverengi tohumları da üç hücreli bir kapsül şeklindeki meyvelerinde saklanıyor. Bitkiyi parmaklarınız arasında ovuşturursanız reçinemsi kokulu kırmızı bir yağ içerdiğini görebilirsiniz.

Bu yağ yaklaşık 2500 yıldır ilaç olarak kullanılıyor. Antik Yunan döneminde Hipokrat’ın deliliğin tedavi etmek için kullandığı sarı kantaronu Haçlı seferleri sırasında yaralıları tedavi etmek için de kullanmışlar. Bitkinin kırmızı yağı, Hristiyanlık inancına göre, sarı kantaronun yağı 12 havarilerin en genci olan ve kafası kesilerek öldürülen Yuhanna(St. John)’nın kanını simgeliyormuş. Bu nedenle bu bitkiye “St. John’s wort” (Aziz Yuhanna otu) diyorlar.

Diğer bir inanışa göre ise Yuhanna öldürülmemiş, tüm havarilerden daha uzun yaşayarak ömrünü Efes’te tamamlamış ve mezarı da buradaymış. 21 Haziran’da (yılın en uzun günü) bitkinin bir dalını yatmadan önce yastığınızın altına koyarsanız Aziz Yuhanna rüyanıza girip size “bir yıl daha” yaşayacağınızı söylermiş, eğer rüyanızda azizi görmezseniz de bir yıl içinde öleceğiniz garantiymiş(!)...

Hristiyanlık öncesi inanışlara göre ise sarı kantaronun hastalık, yangın ya da nazar gibi kötü güçlere karşı koruyucu bir tılsım olduğuna inanılırmış. Gerçekten de sarı kantaronun tılsımlı bir güzelliği var, öyle değil mi?...