Saparna

Saparna (Smilax excelsa), dikenucugiller (Smilaceae) familyasına ait sarılıcı ve tırmanıcı çok yıllık ve rizomlu bir tür yabani bitki. Tüm dünyada yaprak “döken ve dökmeyen” olmak üzere 300-350 kadar türü bulunan saparnanın Türkiye’de yaygın görülen 2 türü bulunuyor: Smilax excelsa (Anadolu saparnası) kuzey kıyı ormanlarında görülürken, Smilax aspera (Akdeniz saparnası) ise güneyde görülüyor. Saparna, ülkemizde “melocan” ve “zimilas” adlarıyla da biliniyor. Her zaman ağaçlara sarılmayıp kendi halinde çalı şeklinde de büyüyebilen saparnanın Karadeniz’de kahverengi uç filizleri toplanıp kavrularak ıspanak gibi pişirilebiliyor. Ormanlarda sık sık karşımıza çıkan, 15 metreye kadar uzayabilen saparnanın kalp şeklinde yaprakları, Mayıs ayında açan ve arıların pek sevdiği yeşilimsi beyaz çiçekleri ve öbekler halinde görülen, olgunlaştığında kıpkırmızı olan meyveleri bulunuyor. Bu meyveler kışın orman hayvanlarının hayatta kalmasını sağlayan besinler arasında yer alıyor. Saparnanın erkek ve dişi bireyleri bir arada bulunmadığında haliyle meyve de oluşmuyor. Meyve içindeki tohumlar kuşların dışkılarıyla doğada kolayca yayılıyor. Küçük orman hayvanları sadece saparnanın meyvelerinden değil, dikenlerinden de faydalanıyor, onun dikenli dalları arasına sığınarak yırtıcılardan korunuyorlar.

Tavşanmemesi (Ruscus acuelatus) tanıtım yazımda, “yılbaşı çiçeği” olarak bilinen “kokina”yla ilgili olarak saparnaya da değinmiştim. Özetle; saparnanın kırmızı meyveleri, tavşanmemesi dallarına bağlanarak hepimizin bildiği yılbaşı çiçeği yani kokina yapılıyor. Saparna sadece dekoratif amaçlı da kullanılmıyor. Jamaika’ya özgü saparna türü olan “Smilax ornata”dan “sarsaparilla” adı verilen bir içki de üretiliyormuş. Küba’da da “pru” adı verilen içkide iki farklı saparna türü olan “S. domingensis” ve “S. havanensis” kullanılıyor. Çin tıbbında ve Latin Amerika yerel tedavilerinde de saparna meyveleri kullanılmaktaymış.

Saparnanın mitolojik öyküsünü de hemen anlatayım: Çok eskiden Crocus adında ölümlü bir delikanlı gönlünü Smilax adında bir orman perisine kaptırmış. Fakat ne yazık ki gencin bu aşkı karşılıksızmış, ne yaparsa yapsın Smilax onunla birlikte olmak istemiyormuş. Crocus inatçı Smilax’ı ikna edememiş ve karşılıksız aşkının kederinden kuruyup gitmiş. Bu durumu gören tanrılar her zamanki gibi duruma müdahale ederek zavallı genci dirilterek “çiğdem” çiçeğine dönüştürmüşler, öyle ki her bahar yeniden can bulsun ve sonsuza dek yaşasın diye. Smilax’a gelince, onu da ceza olarak dikenleri yüzünden kimsenin sevmeyeceği bir bitki olan saparnaya dönüştürmüşler. “Kızın bunda ne suçu var, illa ki Crocus’u sevmek zorunda mıydı?” diye sorabilirsiniz, haklısınız ama işte ataerkil toplumların mitolojisi de böyle oluyor, erkeğe her zaman daha fazla değer veriliyor. Öte yandan hikayenin değişik versiyonları da mevcut, yani reddedilen tarafın Crocus değil de Smilax olduğunu anlatanlar da var ama zaman içinde size anlattığım hikaye daha yaygın kabul görmüş, diğeri ise unutulup gitmiş...