Nar

Nar (Punica granatum), kınagiller (Lythraceae) familyasından ortalama 5 metreye ulaşabilen, güzel çiçekleri ve meyvalarıyla meşhur bir ılıman iklim ağacı.

Latince adının anlamı “Fenike elması”, bunun nedeni ise narı Akdeniz Havzası’na ilk taşıyanların Fenikeliler olduğuna inanılması. Nar aynı zamanda İspanya’nın Granada kentine ve Antalya’nın Side’sine de adını vermiş (Side eski dilde “nar” demekmiş), hatta Antalya’daki antik kent Pamfilya’da da üzerinde nar meyveleri olan paralar bulunmuş.

Nar genelde pek çok kültürde bereket ve bolluğu simgeleyen bir bitki. Musevilikte nar ayrıca doğruluğu simgeliyormuş. Hristiyanlıkta da Adem’le Havva’nın cennetten kovulmasına sebep olan yasak meyvanın elma değil de(!) aslında nar olduğuna inanılıyor, hatta nar dini tasvirlerde en çok kullanılan motiflerin başında geliyor. İslamiyet’e göre ise nar tıpkı hurma gibi cennette de bulunan meyvalardan biridir...

Aslında anavatanı İran olan nar bugün Türkiye, İran, Ermenistan, Azarbeycan ve Hindistan başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde yetiştirilen bir bitki. 2000’li yıllardan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya ve Arizona eyaletlerinde de ticari olarak üretimine başlanmış. Ülkemizde Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’da yetiştiriliyor. Sırasıyla İran, Hindistan ve Çin dünyada en çok nar üreten ilk üç ülkeyi oluşturuyor, bu sıralamada Türkiye dördüncü sırada yer alsa da en fazla nar ihraç edebilen (2008-2010 rakamlarıyla; 86 bin ton) ülke olarak İran’ın (60 bin ton) bile önündeyiz. Bunun nedeni en çok üretimi yapan ülkelerdeki nüfus yoğunluğu ve narın iç piyasalarda tüketilmesi. Türkiye’de Antalya’da üretilen nar ise toplam ülke üretimimizin %38’ini karşılıyormuş...

Kimi zaman meyva ağacı, kimi zaman ise süs ağacı olarak yetiştirilen nar, kuraklığa ve -12 C’a kadar soğuğa dayanıklı olan, bol güneş isteyen bir ağaç. Çok yağış alan yerlerde köklerinde mantar hastalıkları ve çürüme olabiliyor. Yazın düzenli sulanması yeterli. Budamaya elverişli bir ağaç aynı zamanda, bu nedenle onu bonsai olarak da görebilirsiniz. Tohumlarından ve 25-30 cm. uzunluğunda alınacak çeliklerle üretilebilir. Hava daldırması yöntemiyle de çoğaltılabilen nar aşıyla üretilemiyor. Kendi ailesi içinde bilinen iki önemli türü bulunuyor: “Punica granatum var. nana” bonsai yapımına en uygun “cüce nar” olarak bilinen türü, “Punica protopunica” ise “pembe çiçekli nar” olarak bilinen endemik bir tür. Fakat Punica granatum’un 500 civarında kültüre alınmış çeşidi var...

Nar ağacı Haziran ve Temmuz aylarında kendine özgü turuncumsu kırmızı çiçeklerini sergilemeye başlıyor, Eylül-Şubat döneminde ise güzel meyvalarını bizlere sunuyor. Bir adet narda 600 kadar tane yani tohum bulunuyor ve bizler de bu taneleri ve lezzetli suyunu severek tüketiyoruz. Peki bu son derece sağlıklı meyvayla başka neler yapılabilir?...

Narın meyvalarından nar ekşisi adı verilen bir sos, nar şurubu ya da nar likörü de üretiliyor. Örneğin Orta Doğu mutfağında nar şurubu sıklıkla pekmezin yerine kullanılmaktaymış. Bunun dışında yakut kırmızısı taneleri tatlıları, mezeleri ve salataları süslüyor. 100 ml. nar suyu bir insanın günlük C vitamini ihtiyacını karşılayabiliyor, narın içerdiği B vitaminleri ve potasyum miktarı da kayda değer ölçülerde. Bilimsel araştırmalarda nar suyunun virüs öldürücü olduğuna, kalp hastalıkları, göğüs ve prostat kanserlerine karşı koruyucu ve ayrıca kolesterol, kan şekeri ve insülin direncini de kontrol altına almaya yardımcı olduğuna dair bulgular elde edilmiş. İnsanlık tarihinde narın kabuğu ve içindeki zarları da uzun yıllar diyare ve bağırsak solucanlarını düşürmek için ilaç olarak kullanılmış. Bu bilgiye arkeo-botanikçilerin Mısır’da Kraliçe Hatşepsut’un kahyasının mezarında nar meyvasına rastlamasıyla ulaşılmış.

Nar meyvesi ve kabukları tarih boyunca yün ve ipek ipliklerin boyanmasında da kullanılmış. Siz hiç geleneksel olarak nar ile boyanmış bir el dokuması halı gördünüz mü bilmiyorum ama ben gördüm, o muhteşem kırmızıyı mutlaka siz de görmelisiniz. İşte belki de antik Yunanlılar bu muhteşem kırmızısı nedeniyle narın tanrıça Afrodit’in ölümlü aşığı Adonis’in kanından doğduğuna ve onun “ölülerin meyvası” olduğuna inanmışlardır. Yunan mitolojisindeki narın işlevi, Adem ile Havva’nın hikayesindeki “yasak meyva” rolünü oynamasına benzer. Hemen o hikayeyi anlatalım: Yeryüzünü yeşile bürüyen, bolluk ve bereket getiren hasat tanrıçası Demeter’in biricik kızı Persephone, güzelliği ile ölülerin tanrısı Hades’in kalbini çalar. Hades kızı annesinden habersiz kaçırıp yeraltı krallığına götürünce de Demeter öyle kederlenir ki bir zamanlar yemyeşil olan yeryüzü adeta çöle dönüşür. Sizlere daha önce güzelavratotunu (Atropa belladona) anlatırken Kader Tanrıçaları’nıdan söz etmiştim. Kısaca hatırlatayım yeniden: Bu üç tanrıçadan “Clotho” bir insanın yaşamını simgeleyen yün ipliği eğirir, “Lachesis” bu ipliği ölçerek uzunluğunu belirler ve “Atropos” ise makasıyla ipliği keser yani yaşama son verirmiş. İşte Persephone’nin hikayesinde de bu tanrıçalar önemli bir rol üstleniyor. Kader tanrıçalarının koyduğu değişmez kanuna göre her kim ölüp de yer altı krallığa gider ve orada ağzına bir lokma da olsa bir şey atıp yemeye kalkarsa sonsuza dek orada kalacaktır. Bunu bilen kurnaz Hades, kaçırdığı Persephone’ye bir nar ikram eder, kızcağız öyle açtır ki birkaç nar tanesinden bir şey olmaz deyip ağzına atıverir. Haliyle kader tanrıçaları Persephone’nin sonsuza dek ölüler ülkesinde kalmasına karar verir fakat dünyanın yeşilinin giderek solduğunu gören tanrılar tanrısı Zeus buna bir son vermek için bizdeki gibi hemen bir kanun hükmünde kararname (!) çıkarır. Bu kurala göre Persephone yılın 6 ayını kocası Hades’in yanında, diğer 6 ayını ise annesi Demeter’in yanında geçirecektir. Fakat Demeter kızıyla her vedalaştığında doğa da onunla beraber sararıp solmaya, sonbahar yüzünü göstermeye başlar...

Gelin kısa bir dünya turuna çıkıp narla ilgili çeşitli inanış ve söylencelere bakalım... Narın anavatanı olan İran’ın Tahran kentinde her sene Ekim ayında bir Nar festivali düzenleniyormuş...

Ermenistan’ın önemli üç meyvasından (kayısı ve üzümle birlikte) biri olan nar bu ülkeye özgü bir geleneğe göre yeni evlenen gelinlerin eline tutuşturulur. Gelin kızımız narı aldığı gibi bir duvara fırlatıp parçalar ki dökülen nar taneleri kadar çocuğu, torunu olsun, soyunun bereketi gelsin...

Bir Girit inanışına göre evinize uğur getirmesi için nar meyvalarını, tarçın çubukları, sarımsak ve at nalıyla beraber evinizin kapısına asmanız gerekir... Azarbeycan’da ise gerdek gecesinde odaya konulan meyva sepetinde mutlaka nar da olurmuş, bunun nedeni ise narın yeni evlilere mutluluk getireceğine inanılmasıymış...

Çin’de de nar bolluk ve bereketi simgeliyor, öyle ki evlerin duvarlarına patlamış ve taneleri dökülen nar resmi asmak bir gelenekmiş... Bu inanışların en ilginç ve düşündürücü olanı bence Hindistan’da bulunuyor. Tamil dilinde nar (maadulam) “kadın aklı” anlamına geliyormuş, bunun nedeni ise şu: “Bir kadının aklından yüzlerce düşünce geçer ama bunlar tıpkı narın kabuğu altında örtülü olan taneler gibi gizlidir, bir kadını öyle kolay kolay kimse anlayamaz”...

Bu cümleler bana kimi hatırlattı, yazımı sonlandırırken onu da söylemeden geçemeyeceğim. Bizlere ağaçlar, ülkedeki tarım ve hayvancılığın son durumu, genetiği değiştirilmiş organizmalar hakkında verdiği bir dünya bilginin yanı sıra zaman zaman evlilik ve aile hayatıyla da ilgili hoş anekdotlar anlatan değerli hocam Ahmet Atalık keşke vakit bulabilseydi de narla ilgili şu upuzun yazımın son satırlarını okuyabilseydi